Sirk Deyip Geçmeyin
Geçenlerde ailecek bir sirke gittik. Sirkin giriş kapısına yaklaştığımız andan itibaren bir şeylerin farklı olduğunu düşünmeye başladım. Nitekim pazularının genişliği neredeyse benim pazularımın dört katı olan Herkülvari bir adam biletlerimizin kontrolünü yaptı. Yer gösteren görevli ise 6 yaşındaki kızım ile aynı boyda olan bir cüceydi. Patlamış mısırımızı hoş bir kostüm içindeki alımlı genç kızdan aldık. Bir ara gözüm doldurma satan kovboy şapkalı yaşlı bir adama takıldı. Daha önce böyle bir karizmaya sahip dondurma satıcısı görmemiştim ki bir anda müzik çaldı, perde açıldı ve gösteri başladı.
İlk gösteride başrol bizim Herkül’e benzeyen iri kıyım adama verilmişti. Kendisi iki aslanı ateşle kaplı çemberlerin içerisinden bir güzel geçirdiğinde tüm salon alkışlardan yıkılıyordu. Ardından patlamış mısır satıcısı kızımızı trapezde akrobasi yaparken hayranlıkla izledik. Yaşlı kovboy amcamız ise sevimli midillileri öyle güzel eğitmişti ki elimizi parçalarcasına onları alkışladık. Yetenekli cüce ise fok balıklarıyla beraber yaptığı gösteri de bizi kahkahalara boğdu. Bu arada tüm ekip her sahne değişiminde arka planda çalışkan karıncalar gibi birbirine yardım ediyordu. Hep birlikte kalın halatları çekip ağır dekorları yerleştiriyorlardı.
Enteresandır, bu sirkte hiç kimse iş seçmiyordu. Sahne sırası kendine geldiğinde bir anda gösterinin yıldızı oluyor, gösterisi bittiğinde ise diğer gösterilerin figüranı, set işçisi olmaktan gocunmuyordu. Kimsenin “ben bu işi yapmam, asaletime dokunur” gibi bir tavrı yoktu ve bu durum beni çok şaşırttı. Nasıl şaşırtmasın? Halbuki ben iş yaşamında tam tersi bir tavra alışkındım. Elektrik ustasının “mekanikçinin işine elimi sürmem” demesine. Üretim işçisinin eline süpürge alıp makinasının önüne düşmüş talaşları “ben temizlemem, meydancı gelsin” havasına. Bir satışçının “tahsilattan bana ne, böyle önemsiz işleri muhasebe yapsın” serzenişe. Yazılımcı arkadaşların donanımla ilgili gelen bir talebe burun kıvırıp, kılını kıpırdatmamasına.
Size sormak isterim; hal böyle olunca, şirketlerde yüzlerce kişinin, onlarca farklı görevde çalışmasını doğal karşılamamız gerekmiyor mu? “Yalnızca ben kendi görevimi yaparım başka da bir işe elimi sürersem” modunda çalışınca da toplam pastanın bu kadar adama bölünerek kimseyi tatmin edemeyecek bir boyuta düşeceğini söylemek sanırım çok da zeki olmayı gerektirmiyor… Diğer yandan ise bu durum sirk için geçerli değil. Nitekim, herkesin esas faaliyette yani müşterileri ağırlama ve eğlendirme faaliyetinde önemli bir rolü oluyor. Destek faaliyetleri ise imece usulü hep beraber kotarıyorlar. Ekip olarak çadırı kuruyorlar, topluyorlar. Bilet kesmek, büfeyi işletmek, genel temizliği yapmak için özel kadrolar istihdam etmiyorlar. Ayrıca gördüğüm kadarıyla kazandıklarını da ekipçe paylaşıyorlar. Böyle olmasa her biri karınca gibi çalışmazdı sanırım. Kısacası gelirin paylaşımında herhangi bir kaçak yok. Belki tüm ekip çok çalışıyor olabilir ancak karşılığında da çok kazanıyorlar. Açık söyleyeyim, hiçbiri de bu durumdan şikayetçiymiş gibi gözükmedi bana. Yüzünü somurtan, bugün git yarın gel tavrında olan hiçbir kişiyle karşılamadım bu sirkte…
İtiraf etmeliyim, iş yaşamın da bu sirkten öğreneceğimiz çok şey olduğu görüşündeyim. Eğer kafa yapımızı değiştirmezsek, şirketlerimiz tahmin edemeyeceğimiz kadar fonksiyonel iş alanına ayrılacak, bu işlerin çoğunun müşteri nezdinde hiçbir hikmeti harbîyesi (katma değeri) olmayacak ve sonunda bu kadar çok çalışana insan gibi yaşam sürecek geliri maalesef sunamayacağız hatta bugün bile sunamıyor olabiliriz. Çünkü paylaşılacak pasta aynı kalacak hatta karlılıklar düştükçe küçülecek ancak diğer yandan pastayı paylaşacak çalışan sayısı artacak. Evet gelinen bu noktada “ben bu işi yapmam” döneminin bittiğini üzülerek söylemem gerekiyor. Açıkçası sevilmeyen işler varsa, bu işler için yeni personel istihdam etmek yerine bu işleri ortadan kaldırmanın yolunu bulmak, bulamıyorsak bile en azından bu işleri teknolojiye yaptırmanın çarelerini aramak gerekiyor. Bu kadar okumuş insanın bir arada olduğu şirketlerimizde bu çözümleri bulmak ve hayata geçirmek zor olmasa gerek. Yeter ki bu konuda bir şeyler yapmayı isteyelim, yeter ki bu işe odaklanalım.