Doğru Vade
Kısa vade, uzun vadeyi bu aralar sürekli dövüyor!
Uzun vade köşesine sinmiş bir şekilde kıymetinin tekrardan bilinmesini bekliyor.
Aslında her şey karlılıkların düşmesi ile başladı. Yüksek karlara alışmış patronlar, karların düşmesiyle birlikte tüm konsantrasyonlarını yıl sonunda elde edilecek neticelere odakladılar. Neredeyse her gün kar nasıl gidiyor diye sormaya başladılar. Bu baskıyı üzerinde hisseden profesyoneller de doğal olarak yalnızca o yılın neticelerine oynamaya başladılar.
Olan şirketlere oldu ve olmaya devam ediyor. Kısa vadeye odaklanmak şirketlerin uzun emekleriyle oluşturduğu rezervlerini tüketmesine, kendi kaynaklarına aşırı yüklenmesine sebep oluyor. Gelecek için yatırım, araştırma ve geliştirme ikinci hatta üçüncü plana atılıyor. Tabiidir ki; profesyonellere uzun vadeli stratejiyi soran kimseler kalmıyor.
Geçenlerde bir Genel Müdür arkadaşım yönetim kurulu toplantısında koskoca şirketinin stratejilerini anlatmak için yalnızca 1 saat kendisine vakit ayrıldığını, toplantının yarısında da güncel bir finans sorununun tartışılmasıyla geçtiğini, stratejiyi konuşmaya hiç vakit kalmadığını anlattı.
Bu olay ise bana yıllar önce okuduğum bir makaleyi hatırlattı. Yazıda JVC ve Panasonic firmalarının kurucusu Konosuke Matsushita’nın Genel Müdürlerinden 25 yıllık bir stratejik plan hazırlamalarını istediğinden bahsediyordu. Yazıyı ilk okuduğumda çok garipsemiştim. İçimden “Kim öle, kim kala. 25 yılda neler değişir, neler” demiştim. Ancak şimdi anlıyorum ki; Matsushita’nın niyeti Genel Müdürlerine şu mesajı vermekmiş: “Merak etmeyin, ben yalnızca yıla bakmayacağım. Siz şirketiniz için ne doğruysa bana onu önerin. Birlikte karar alalım ve şirketi birlikte geleceğe taşıyalım. Sen ve ekibin merak etmesin ben yalnızca cari yıla bakarak sizleri değerlendirmeyeceğim. Uzun vadeli düşünün hem kendiniz hem de şirketiniz için. Uzun vadeli düşünmez iseniz birlikte iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Global, sürekliliği olan bir şirket yaratamayız.
Evet son paragrafı okuyunca birçok üst düzey yönetici dostumun nasıl bir imrenme duygusu içine girdiğini tahmin edebiliyorum. Odaklarındaki vadeyi biraz açmanın hem şirketin geleceğinde hem de kendi profesyonel kariyerlerinde nasıl bir bakış açısını değişikliği yarattığını, onları ne kadar farklı motive ettiğini hissedebiliyorum. Uzun vade gündeme geldiğinde; acele etmek, kısa günün karına odaklanmak yerine inovasyona odaklanmak, yeni fırsatların peşin koşmak öncelikli oluyor ki, bu tür anlamlı işleri kim istemez.
Bu arada vade uzadıkça şirkette bir gevşeme veya rehavet olacağını sakın düşünmeyin. Uzun vadeli düşünme kısa vadeli hedefleri daha detaylı tanımlamayı ve yakın takip etmeyi zorunlu kılıyor.
Uzun vade demişken profesyonellerin prim ve teşvik sisteminin de uzun vadeli bir hale getirilmesi gerektiğini de vurgulamam gerekir. Diğer bir değişle bir üst yönetici yalnızca yıl sonu elde edilecek iş sonuçlarına göre değil, orta ve uzun vadeli stratejilere verdiği katkıya göre de primini alabilmelidir.
Kısacası, vadeyi doğru bir şekilde yönetmek şirketin bugünü ve geleceği arasındaki dengeyi sağlayacaktır. Bu da; “hızlı yaşa, genç öl cesedin yakışıklı olsun” felsefesi yerine “ne ekersen, onu biçersin” felsefesine şirketleri götürecektir.